10 Temmuz 2011 Pazar

ÖTEKİ...

Şehir hayatının gereği çoğumuz apartman köylerimizde yaşamaktayız ki yeni insan ilişkilerimiz aynı apartmandan seçeceğimiz en fazla iki yada üç aile ile sınırlı kalabiliyor ancak önceden süregelen eski dostluklar sayesinde yalnızlıklarımızdan biraz olsun arınabiliyoruz.


Böyle bir ortamda bazı hafta sonlarında yanıma gelen yeğenimle zaman geçirmekteyim. Yine böyle bir hafta sonu biraz şehiriçi gezmesinden dönmüş akşam yemeği hazırlığı yapmaktayken birden yeğenimin aniden hastalandığını ,ateşinin çıktığını görünce telaşlandım. Evde ateş düşürücü hiçbir şey , ulaşabileceğim yakınları ve en önemlisi çocuğun kimliği yanımda yoktu. Yapılacak en uygun hareket apartman içinden evde çocuğu olan birilerine gidip acilen ateş düşürücü ilaç almamdı. Öyle yaptım, tanıdığım birinci ailenin kapısını çalarak, telaşla durumu anlattım. Onlar da ilaç yoktu ama tanıdığım diğer aileyi işaret ettiler , onların torunları vardı büyük olasılıkla ilaç bulunabilirdi. Telaşla çalabileceğim son kapıya gittim, uzun uzun zili çalmama ve kapı önünde ayakkabı olmasına yani evde olmalarına rağmen kapı açılmadı. Süklüm püklüm geri döndüm , çocuğu soğuk su ile yıkadım , taksi çağırdım ve Etfal Hastanesine doğru yola çıktım. Neyse ki acil de zamanında müdahale edildi ve sonuçta evime döndük.     
    



Bu hikaye mi niye mi anlattım ?


Biz eve geldikten bir saat sonra bana kapıyı açmayan daire sahibinin hanımı aslında komşuluk ettiğim kişi kapıma geldi. “ bize gelmişsin hayr’ola ne oldu ? “ dedi. O kadar şaşırmış ve üzülmüştüm ki kendi kendime “asla bu insanlarla muhatap olma” sözü vermeme rağmen “ neden , kapıyı açmadınız ? diye sordum. “beyim evde yalnız dı, ben de yan tarafta kızıma gitmiştim , eee sende malum yalnız bir kadınsın ,o sebeple kapıyı sana açamamış, kusura bakma.” Bu cevapla iyicene bir şaşaladım. Buna diyecek bir sözüm olamazdı ve kapıdan kadını gönderdim. Sözü geçen evde yalnız kalan adam benden yaşca hayli büyüktü, torunları bile vardı. Neyi,kimin namusunu koruyorlardı?


Birinci seçenek ; benim namusumu koruyorlar ise’ ler kadının kocası güvenilir biri değil di , demek ki. Oysa onlara eşi evde iken ev oturmasına gitmiştim , gayet normal, mazbut bir insandı. İkinci seçenek ; adamın namusunu benden koruyorlar ise şu anki nefislerimin üzerine bin tane nefis eklense ben o adamı düşünemezdim . Her gün görüşüp selamlaştığım, başında türbanı olan ama asla ayrım yapmadan evime aldığım insanlar küçük bir olayla ,düşünce yapılarındaki örümcekli ve kokuşmuş iğrençliği ortaya koymuşlardı.






İşte son günlerde iyicene bir artan tutuculuğun , saçma baskıların küçük örnekleri karşımıza böyle böyle çıkacaktır. Çevremdeki arkadaşlarım örtülü insanlarla muhatap olmayalım, eskiden açık iken şimdi türbana giren arkadaşları protesto edelim diyerek bütün gemileri yakma kararı aldılar. Ben bunlara karşıyım çünkü ; nereye kadar ,kime kadar ayırım yapabiliriz ? Gün geçtikçe eskiden “ ÖTEKİ “ konumundaki insanlar değişiyor ve öyle bir an geliyor ki biz “ ÖTEKİ “ konumuna düşüyoruz. Özgürlükler deyince evet akan sular durur asla özgürlüklere karşı değilim. Yıllarca köylerimizde, kasabalarımızda başörtüsü denilen örtümüz vardır ve o örtü yaşam şartları,  ortamlar sebebiyle onlara uygundur.Yaşı çok ilerlemiş, artık saçları dökülmüş kadınlara,annelerimize,ninelerimize örtü çok da güzel yakışır. İşte onların örtüsünü zorla başından çıkartanların en önce karşısında olmak bizim görevimizdir.

    Ama başörtüsünü türbanla yer değiştiren ve neredeyse islamın şartları kadar önemli bir yere getiren gençlere ne demeli ? Sanki ne kadar günah işlersen işle, ne ahlaksızlıklar yaparsan yap yeter ki başın türbanlı olsun şartı varmış gibi. Bu şekilde davranarak gerçekten dinini yaşamak isteyenleri dinden soğutarak , açıkça insanları ikiye bölüyorlar. Aslında dinimizin şartlarından biri değil , örtüye gelinceye kadar önce iyi insan olmayı sonrada iyi müslüman olmayı öğrenseler daha iyi değil mi ? Türban aslında siyasi tercihin bayrağı konumunda bana kalırsa.



Yine bir gün en havalı semtlerden birinde metronun yürüyen merdivenlerinden iniyorken yan taraftan da çıkan merdivenlerde türbanlı bir genç kız yanındaki delikanlıya acayip bir şekilde sarılmış, öpüşüyorlar hemde hiç de masum olmayan bir şekilde... Onların merdiveni bana doğru çıkarken benim merdivenle yan yana geldi ve şaşkınlıkla bakmak zorunda kaldım, zira çok yanımda idi’ler. Ağzımdan kazara çıııç!çıııç! sesi çıkarmışım ki arkamdaki basamakta duran ve konuşana kadar farkına varmadığım , çok şık giyimli,badem bıyıklı bey “ niye şaşırdınız hanımefendi onların canı yok mu ?” dedi. “elbette , can’ları var. Başındaki türban dinin gereği ise toplum içinde yaptığı şey neyin gereği ? Bu çelişki değil mi ? “ Lafı uzatmadım çünkü o da evinde türbanlısı olan biri idi besbelli. Belki sizde yaşamışsınızdır ; otobüs duraklarında beklerken ; eğer askılı giysiler giymişseniz ve açıksanız otobüs size durmadan geçer, ama o türbanlı kadın gruplarını durak harici bile alır belediye otobüsleri, türbanlı kadınlar genellikle grup halinde dururlar çünkü topluluklar halinde dolaşmak onların en büyük akıllılıklarıdır.



Eğer bir kadın tam anlamıyla İslam dininin gereklerini yerine getirmek istiyorsa önce iyi bir ahlak kazanacak, iyi insan olacak sonra kuran da yazılı İslam şartlarını yerine getirecek ve örtünmeyi nefislerden korunmak niyetiyle yapmak istiyorsa kendini evine kapatacak, inzivaya çekilecek yani bir nevi rahibe olacak. Ondan sonra ortaya çıkıp bu iş dinim gereği diyebilecektir. Toplum içinde , eğitim hayatında, iş hayatında türbanı takarak neyi, kimden koruyabilirsiniz ? Sonra kafanın dışını değil içini korumanız daha önemli değil mi ?Herkesi ahlak yoksunu konumuna getirdiğinizin farkında mısınız ? Başı açık diye kadınlar daha şeytani olur diye bir şey mi var? Erkeklerin dünyasında türbana sonsuz destek çıkması normaldir , kadını hayatın içinden attınız mı iş hayatındaki rekabetiniz kolaylaşacak, özel hayatınız kalan türbansız ÖTEKİ lerle kolaylaşacak, egemenlik kayıtsız şartsız erkeklerin olacak. Körün istediği bir göz oysa onlara verilmek istenen en fiyakalı çift göz , kadınlar kendiliğinden türbanlanmak ve evlerine kapanmak istiyorlar , erkekler bu konuyu özgürlükleri diyerek desteklemesinler de ne etsinler ?



Bu şartlarda ülkemizde “sınıfını seç “ baskıları gün geçtikçe artıyor. Bir ara şu “ bir milyonculardan alışveriş yapmayın” diye protesto vardı , sonra “ türbanlılarla görüşmeyin” diye protesto edilme gündeme geldi. Nereye kadar ? Elimizde olan bunlar ,değerlerimiz bunlar ve birlikte yaşamak zorundayız, kaçarak bir yere varamayız. Çoğunluk iken azınlık konumuna adım adım gelirken “ bırakalım yapsınlar, bırakalım geçsinler “ görüşünde olanlar var . Hayat ,özellikle devletlerin hayatları deneme- yanılma yöntemiyle yaşanmaz. Yanıldık, geriye dönelim diyemezsiniz, son pişmanlık fayda etmez. Her deneme-yanılma insanları tırpanlayarak geçer gider, uğruna canlar verilerek yapılan Cumhuriyet devrimlerinin yerle bir edilmesi asla geri dönülemez yollara sürükler bizleri.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder