Anlatacağım öykü bir love story değil ama ondan da aşağı sayılmaz.
Öğrencilik yıllarımda ara tatillerde yada yaz tatillerinde çalışmak
mecburiyetim olduğundan ( malum işimizin uygulaması ne kadar erken öğrenilirse
mezuniyetden sonra " nerelere geldim ben" sendromu o kadar kolay atlatılır).
Büyükler öyle derdi. E bir de nakit özlemi var.
İşte bir yaz tatilinde
Beyoğlu Tarlabaşı nda bilmem ne şirketinin en az 5 - 6 yıl öncesine ait
kayıtlarını kalamoza ve yevmiye defterlerine yeni hali (!) ile geçirmek üzere
biriyle anlaşmışım. Hemde bir üniversite de Öğretim Görevlisi bu şahıs. Neyse
işbaşı yaptım, evrakı ve eski tarih onaylı defterleri bana teslim etti.
Çalıştığım bina metruk, antika, çivi bile çakılamayan sözümona koruma altında
bir yapı. Arşiv şeklinde düzenlenmiş, içinde anılar ve tarih resmen bedenli
gibi. Patron sabah gidiyor görevine akşam geliyor.
Sessiz ve yalnız
çalışırken eski defterlerin içinden takip ediliyorum hissine kapılamam la dönmem
bir oldu.
Bir çift göz defterlerin arasından ürkek beni izliyor.
Sen de
kimsin ?
Küçük ,kahverengi ,meraklı bir farecik.Resmen iletişime geçmeye
çalışıyor. Zaten koca binada yalnızım , ne güzel can yoldaşım geldi, derken bu
birden kayboluyor.Sonra başka bir yerden beni izlemeye devam ediyor.
Böyle
böyle birkaç hafta geçti. Şeker ikram ediyorum, alıyor, kaçıyor.Baya bir alıştık
birbirimize.
Bir gün iletişimde bir üst sınıfa geçsem elime alsam falan diye
ona bir tuzak kurdum.
eski bir vazoyu yan yatırıp içine kesme şekerini
koydum, bekledim. Geldi ,şekeri aldı. Pat vazoyu üstüne kapadım. Garibim bir
şaşırdı ,hiç beklemiyordu bunu. Bir kenara çektim,sonra onunla oynarım derken
,unuttum.Evime döndüm ve aklıma geldi. Eyvah ki eyvah vicdanım başladı sızım
sızımlamaya gece sabahladım, ben ne yaptım diye. Havasız kaldı , öldü zannıyla
mahvoldum.
Sabah ilk işim başına gitmek oldu. Hareketsiz öylece yatıyor,
arkadaşımı kaybettim. Bir caniyim artık.
Patron olayı gördü .
"Çağır
görevliyi de atsın bunu " dedi.
Kapı görevlisi geldi. Daha beter öldürmeye
davrandı. Yok yapma etme diyerek hayvanın bütünlüğüne dokundurmadım. Mahzun
mahzun cansız yatıyor. Görevli vazonun içinden direkt apartman boşluğuna savurdu
garibanı. Amanin o ne ! Benim gariban ayaklandı ,hem de nasıl sevinçle koşuyor.
İşte o zaman gördüm ki fare deyip geçmeyin insanı kandırabilecek kadar
akıllı olabiliyorlar. Sonra araştırdım fareler çok mücadeleci, herşekilde
varolmayı bilen, gerektiğinde günlerce az oksijen ile yaşayan varlıklar. Ölmemiş
,ölmüş gibi yapmıştı. Hayatta kalmayı başarmıştı.
Sonra ne mi oldu ?
Farelerle artık dosttum. Bu kadar mücadeleci ve dayanıklı canlının düşmanı
olmaktansa dostu olmalıydım. İnsanlar da bile zor görülen bir özellik bu küçük
varlık da vardı.
Daha sonra ki yıllarda onlarla iletişimim hep sıcak oldu, işin ilginci onlar
ilgimi anlıyorlardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder