19 Aralık 2012 Çarşamba

SEN BENİM KİM OLDUĞUMU BİLİYORMUSUN?


    Bir rahatsızlığım vardı, tam da o sıralarda bir özel hastane kampanyası olduğunu duydum. ‘Hadi ‘ dedim kendime ve randevu aldım , günü gelince de kalktım gittim. Odasına girmem için izin verildiğinde doktor bey gözlüklerin üzerinden beni süzerek ‘ne şikayetin var?’ dedi. Kısaca anlattım. Aramızda rahatlıkla 1,5  metre mesafe vardı ve o mesafenin aşılmasını istemediğinden olsa gerek araya sandalye  de koymamıştı.  Bilgisayarına yazdı , çizdi. ‘Bodrum kata inin, kan testi  yaptırın , film çektirin  ve yine gelin’ dedi.  Derhal dediklerini yaptırdım ve ertesi gün sonuçlarla yanına çıktığımda yine aynı mesafeden görüştük. ‘Neyim var ?’diye sorduğumda  umursamaz bir tavırla  falcı edasıyla ‘ daha önce şöyle bir ortamda kaldın herhalde, şöyle bir  durumun var’ diyerek  esrarengiz tavırlar takınarak beni  iyice işkillendirdi. Oysa öyle bir şey yoktu, dediği gibi ortamlarda  hiç bulunmamıştım. Korktuğumu fark ettikçe  açık olmayan ifadeler ile  birkaç test daha istedi. Ben hastane içinde koşturup istediklerini yaptırdım ve en sonunda vezne de ödemem gereken rakamı gördüğümde birden dank ! etti. Kampanya bir masaldı ve doktor bir esnaf gibi çalıştığı hastane ye kazanç sağlama derdindeydi.

‘Artık bu kadar yeter ‘diyerek son kez doktorun odasına gidip teşhisini duymak istedim. Gel gör ki ‘ neyim var?’ dediğimde yaptırdığı testlerin bazılarının hiç de gerekli olmadığını hissettim. Oysa ne muayyene etmişti ,  ne de doğru dürüst sorgulamıştı . Hastanın bilgi alma hakkı diye bir şey var olduğunu sanarak hastalık hakkında sorular sorduğumda 

‘ Siz bana sorular soramazsınız , reçete olarak ne yazdıysam o dur. Ben bunun 10 yıl eğitimini aldım , 15 yıldır  da çalışıyorum’ dediğinde gelen her hastanın onların kulu – kölesi ve de kara cahil olduğunu sandığını anladım. ‘Ben ve biz  hasta olarak gelmesek sizin var olma gerekçeniz kalmaz ve hiç olursunuz’ demedim.

Düşünsenize, her işin uzmanı kişinin aynı tavırları takındığını ve bu megolamanlığın esiri olduğunu , nasıl olurdu halimiz? 

Bir banka da işlem yaptırıyorsunuz ‘bu ödeme ne için alınıyor ? diye soruyorsunuz karşınızdaki insan’ ne ise o ,biliyormusun ben kaç yıl eğitim aldım, ne zorluklar yaşadım,sorgulamak haddine mi?’ diyor .  Hiçbir konunun uzmanı kolay yetişmiyor , bu doğrudur.  Ancak yıllarca sorulan her mali soruya açıkca yanıtlar verdim , hiçbir zaman ‘ ben kolay yetişmedim, senelerce eğitim aldım, aç kaldım, açıkta yaşadım, tecrübedir diyerek süründüm , şimdi de her cevabım için şu kadar ücret istiyorum yada cevap yok‘ deme saçmalığında bulunmadım.

     Böyle  bir yola girersek önce evde annemiz- babamız  ‘ ben insan yetiştirdim , evladım kolay mı bu iş , bana şu kadar borçlusun’ derse nice olur halimiz?

     Lafın özü şu dur ki;  ‘ sen benim kim olduğumu biliyormusun? Ben şuyum, şu yollardan geçtim’  demek hiç kimsenin hakkı değildir.  Toplum içindeki en yüksek rütbe ve en küçük rütbe  birbirine muhtaçtır  ve  asla birbirinden daha az önemli değildir.  Evet, bazı meslekler onurları için fazla mücadele etmemiştir, kendiliğinden onurlu meslek  sayılmışlardır ama bu demek değildir ki diğer meslekler ve kişilikler onursuzdur. Her  işin ehli saygıdeğerdir.

        Neden mi yazdım bu yazıyı? Geçenlerde bir yazı okudum bir doktor onurunun kırıldığını yazmıştı ve ben de diyorum ki inanın binlerce hastanın onuru da  sadece kırılmıyor , yok sayılıyor. Bu daha da korkunç değil mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder