22 Ekim 2011 Cumartesi

GÜZEL NEDİR?

Geçen zaman hepimizin algılarını değiştirirken görüşlerini de oya gibi işliyor ve farklılaştırıyor.
Yıllar öncesinde; yurt günlerinde kaldığım kalabalık oda da onunla aynı ranzanın altında ben, üstünde o’nun yattığı bir dönemde o güzellikle tanışma şansım olmuştu. Güzellik yetişme çağlarında kız yada erkek olsun her gencin kafasını taktığı bir kavramdır. Kavramdır derken bu gün böyle adlandırıyorum o günlerde kavramdan öte bir nimet ti…
Oda daki çoğu kişinin dikkatle izlediği alımlı ve güzel bir kızdı yani o günün ideal şekillerine kusursuz uyum sağlayanı idi... Sadece güzel şeylerin yakınında olmak bile son derece hoştu…
Hani neredeyse onun ranzasının altında yatmak bana bir şans gibi gelmişti zira ona çevrili ilginin artanından ben de yararlanırdım, belki o güzellikle arkadaş bile olabilirdim.
Günler geçtikçe ortam ısınmaya , muhabbetler koyulmaya başlamıştı ve kaçınılmaz şekilde o güzellikle arkadaşlık etmeye başlamıştım. Ne var ki gün be gün o güzelliğin hepimizden farklı olmayan insani kusurlarla çevrili olduğunu görmeye başlamıştım.

Ben ise derslere zamanında giren, düzenli notlar tutan çelimsiz, kara-kuru ama çalışkan bir kız’dım. Sahip olduğum bu avantajı ders notlarımı o güzellikle paylaşmaya ve arada bazı dersleri ona anlatarak kullanmaya başlamıştım. Yani işe yarıyordum…
Becerilerim bununla sınırlı değildi…O güzelliğin arada migreni tutar , başı ağrırdı o zamanlar
- biraz başıma masaj yapar mısın?
dediğinde bu ricayı hiç ikiletmez , dilediği kadar onunla ilgilenirdim. Gerçi bir şifacılık yanım vardı ama bunu kimseyle paylaşmamıştım. Çünkü çok küçükken şifacı olan büyükannem bana tılsımını vermişti ancak o yıllarda bunun bilincinde değildim ama elimin değdiği kişilerdeki huzursuzluk bir şekilde geçiyordu. Sıkışmış kavanoz kapaklarını , açılmayan dolap kilitlerini bir şekilde açıyordum aynen bir türlü çözemedikleri matematik problemlerini çözdüğüm gibi…
O güzellik kahvaltıda zeytin ezmesi yemeyi severdi ama bir türlü kavanozları açamazdı.
Saf’tım….tırnaklarının bakımlı ve uzun olduğunu , kırılmasından korktuğu için kavanoz açmayı istemediğini düşünemezdim. Kavanozunu ranzanın alt katına yani benim yatağımın üzerine indirirdi, açardım ve kapkara zeytin suları çarşaflarımın üzerine güzelce akardı. Tek kelime etmeden kavanozunu alır , ranzanın üst katına çıkıverir ,keyifle kahvaltısını yapardı. Ben ise çarşafların değişme zamanı haftada bir olduğundan bekleyemez mecburen her şeyi toplar banyoda çamaşır’a girişirdim. Bu birkaç kez yaşadığım ama umursamadan o güzelliğe hizmet ettiğim günlerdendi.
Sonra bir gün dayanılmaz sancılarla bir gece yarısı uyandığım da, oda da ki tüm arkadaşlar başımda toplandığında, onu, o güzelliği yanımda görmediğimi fark ettim. Ranzamın üstünde yatmasına , tonla bağırtı koparmama rağmen yerinden bile kıpırdamamıştı. Arkadaşlar beni bir taksiye bindirip Fakülte Hastanesine göndermişlerdi yanıma da bu güne kadar sadece selamlaştığım bir arkadaş refakat etmişti. Bu gün adını bile anımsamadığım arkadaşımı…minnetlerle anıyorum.
Neyse, korkulacak bir hastalık değildi sabah yurda dönmüştüm.
İşte o gün, ben öğrendim… güzelliğin ne olduğunu… bazen yılların dersini birkaç saatte alabileceğimizi ve eğitileceğimizi…Defalarca o güzelliğe hizmet ederken uğradığım kazalarda ondan sıradan bir ‘ kusura bakma’ yada ‘ bu benim yüzümden oldu, gel beraber yıkayalım’ lafını neden duymadığımı anladım. O güzelliğin benim için tek bir şey yapmadığını ayrımsadım. O güzellikler kendine yararlı ancak çevresi için parmağını kıpırdatmayacak bencilliklerle doluydu. Yapılabilecek tüm kaprisler, şımarıklıklar sadece onlara yakıştırılıyordu.
Hayatımda bir kavramın gerçek yerini bulması bu günlerde olmuştu. Kendine olduğun kadar çevrene ne kadar yararlı isen o kadar güzel’din. Fayda = Güzellik elle tutulabilen bir kavramdı.
Artık en sevdiğim çiçek sadece güzel renklerden ibaret değil aynı zamanda güzel kokulu olmalıydı.
Bunca geçmişi bana hatırlatanda yine bir dostum oldu. Geçtiğimiz günlerde en ucuz verilebilen şey olan öğütlerden bana vermeye kalktığında ‘ neden hiç marka giymediğimi ? farklılaşmam gerektiğini , aslında özel olduğumu ama sıradan giyindiğimi’ bana bir çırpıda söyleyiverdi. Son derece öğrenim görmüş olan dostum ‘ Bana ne giysem yakışır’ programlarının müdavimiydi. Açıkca günümüzün ‘ ye kürküm ye’ düsturunu benimsemiş hatta özümsemişti… o anda kırılmasından korktuğum için sustuğum anlardan dı… Bana böyle bir öğüt verdiğine göre demek ki sıradan biriydim, marka giymeye çalışmak sıradanlığı aşmak için günümüzün yutturulan afyonlarından dır. Ama haklıydı çoğunluğun beğenisi, genel kabul görmesi ve hatta seçilen kişi olması kişilikten daha çok etiket ve kürküyle:)) olabilmektedir. Sıradan olmadığım için kendi tarzımda dayattığımı anlaması için alması gereken eğitimden yoksundu. En fazla işime yarayacak olanı seçtiğimden bi’haberdi…
Kaçımız savunduğumuz fikirlere göre yaşayabiliyoruz?

Günümüzde merhamet timsali insanlar vardır, yollardan kedileri,köpekleri toplar ,evinde besler…bir yandan da anası yada babasından yakınır ‘ ne kadar bıktığını ‘ anlatır mümkün olsa’ huzur evine yollayacağım’ der…merhametin önce insana hatta en kötü insana bile gösterilmesi gerektiğini bilmezden gelir.
Sonra aşırı sosyalist fikirlerle dolu insanlar vardır, her şey dahil çıktığı tatillerde tabağında mutlaka yemek artığı bırakmak görgü kuralı , gözü tokluktur der, tabağını doldurur, doldurur , öylece bırakır…onca aç insan varken yemeğin çöpe gideceğini bilmezden gelir.
Sonra eşitlik, feminizm nutukları atarken yanındaki adamın eline tüm poşetlerini tutuşturup hamalı gibi kullanarak, hayatın tüm yükünü sırtına vererek , gücünden nemalanarak sırtını dayayan insanlar var.
Artık bahçemde gösterişsiz yada az gösterişli ama harika kokular ile soluyan çiçekler var. Ve çevremde görüşlerini sadece moda ve marka olduğu için değil sadece inandığı için savunan insanlar var. Dayatmacı güncel kültürün ne kadar dışına çıkabilirsek, o kadar biz olabileceğimizi bilenleri selamlıyorum…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder