10 Temmuz 2011 Pazar

YURDUM İNSANI

        Herkesin uzman olduğu farklı konuları vardır ve hepimiz uzman olduğumuz konularda sınırsız güvenle konuşur,anlatırız. Bazılarımız bilmediğini saklar, çok bilirmiş gibi  gerekli gereksiz lafa girer sözüm ona karşısındaki uzmanın bilgisine öylesine başvurmuş gibidir.
Evine tamirat için usta çağırmış beyefendi  şöyle bir bakar karşısındaki uzmana
“ usta kabaran parkeleri ben sıraladım ama yapıştırıcı bulamadım da çağırdım seni, şimdi şunu buraya bunu şuraya çakıvereceksin, o kadar…”
Aslında usta gelmeden önce en az üç saat uğraşmış satranç taşları gibi uzunlu kısalı tahta parke parçalarını öyle etmiş böyle etmiş bir türlü eşleştirememiş, bayağı bir bozulmuştu.:)) Üstelik  matematik öğretmeniydi neden bu kadar basit bir şeyi yerleştirememişti. Usta bir iki baktı sonra şak diye oturttu parke tahtalarını ve on beş dakika sonra işi bitti. Matematik öğretmeni ev sahibi ustanın istediği  ücreti ödeyip  ona yol verdiğinde şaşkındı. İş ne kadar basitti ve usta güzel bir para kazanmıştı. Ne güzel bir meslek diye düşündü, tam gün onu beklemek zorunda kalmıştı ama değmişti.
          Bazen de  gerçekten bildiğimiz işleri fiziksel yetersizlikten dolayı başkalarına yaptırmak zorunda kalırız. Ustalıktan daha çok kaba kuvvete ihtiyaç vardır. İşte bu tip kaba kuvvetine başvurulacak ustalar işin bilgi gerektirmediğinin bilincinde olduğundan kendilerini ağırdan satarlar.
Her yaz geldiğinde balkonuma güneşten korunmak için taktığım güneşliğimi taktırmak için birine ihtiyaç duyduğumdan doğal olarak imalatçısını aradım.
İşlerinin yoğun olduğunu servis yazacaklarını yarın gün içinde geleceklerini söylediler. “kaç gibi gelirsiniz ?” dediğimde “ belli olmaz, gün içinde “ yanıtını aldım. İş o kadar kolaydı ki ; iki güçlü kol,  güneşlik olan kumaşı hoop kaldıracak balkondaki demirden yuvasına oturtacaktı ama tek sorun biraz yüksekte olmasıydı. Hani yüksekten ürkmesem zorda olsa o ağırlığı kaldırıp yerine oturtacaktım.:)) Tam gün bekledim ancak gelen olmadı. Tekrar aradım ve “ neredesiniz?” dedim.” İşimiz bitmedi yarın geliriz “ dediler. Ertesi günde sonuç yok. Bu arada evde hapis durumunda kıymetli ustalarımı bekliyorum.:)) Dördüncü günün sonunda ödeyeceğim servis ücreti kadar telefon faturası geleceğini  fark edip son kez aradığımda  “ abla aslında biz imalatçıyız öncelikle yeni yaptırılanlara gidiyoruz, sen başının çaresine bak” dediklerinde  boş yere bekletildiğimi anladım. L((
         Bilginin çokluğunda alçakgönüllülüğün ortaya çıktığını bilirim ve aynı zamanda koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi dendiğini deJ)))…   Böylece  beklemeye , bekletilmeye alıştırılıyoruz; vergi dairelerinde, tapu dairelerinde, bankalarda,sıralarda… hizmet almak için beklemek, para ödemek için beklemek, iş yaptırmak için beklemek… Derken beklemeye alışıyor ve kanıksıyoruz.
          Bende  de  öyle olmalı , alışamam derken alıştığımı fark ettim. Nasıl mı  ?  
         Bir sıcak yaz günü sıradan bir çay bahçesine girdiğimde öncelikle şemsiyenin altında bir  masaya oturdum. Garson olan genç hemen yanımda bitti, siparişimi sordu , şemsiyemi kontrol etti. İki dakika sonra çayımla geldi, sonsuz bir saygıyla  çayı bıraktıktan sonra” abla burası çok sıcak şemsiye yetmiyor gel şu arkadaki masaya geç “ dedi. “ Tamam” dediğimde çantalarımı, çayımı taşıyarak beni nakletti. Şimdi daha iyi idi. Yemek için aldığım poğaçaları çıkardım ve gerçekten serinledim.Ama genç garson az ileride durup göz ucuyla bana bakmaya devam ediyor. Az uzaklaştı sonra elinde peçetelerle geldi ve masama bıraktı. Bunca ilgiden şaşkına dönen ben
 “çok sağol “ diye gevelemeye çalıştım, peçeteleri çok değerli bir evrak gibi elimde tutarakJ) gülümsedim. Garsonum diğer masalara gidiyor sonra bana yeni bir şey getiriyordu . Bu defa “ abla poşetten yeme sana servis tabağı getirdim “deyince iyice şaşaladım. Dışarıdan getirdiğim yiyeceğe bozulmamış tam tersine servis tabağına yerleştirmemi istemişti. Alıştığımın dışında bir davranışla karşılaşınca bir an ellerine sarılmak arzusuyla doldumJ)) “ çok sağol, varol,nurol, Allahım cennettemiyim ne ?  J))”
 Duygulandım mı ne derken hafiften sıcaktan serine geçince hapşırık tutmaz mı… mendilimi çıkarıp burnumu sileceğim aklımda bir korku…ya şimdi “ abla zahmet etme ben burnunu silerim “ dermi J))  ? diye...
Alıştığım dışında bir davranışla karşılaşınca aslında bekletilmeye, sevgisiz hizmete ne kadar alışmış olduğumu fark ettim. İnsan şaşırıyor normal bir insan davranışı görünce, ben de  şaşırdım ve inanın masamı tertemiz bırakmak için çok özen gösterdim. İstese çay bardağımı mutfağa kadar taşırdım da…J))
  Bunca ilgi sonucunda ne hesap ödedim dersiniz?  
İki çay parası, iki TL… Genç garsonun bana gösterdiği insanlığı  tam karşılayan  para henüz keşfedilmedi.
      İşte insanlardan soğuyup, umudunuzu  yitirdiğiniz  anlarda hiç tanımadığınız biri çıkıyor üzerinizdeki  tüm kırıklığı alıyor ve tekrar yurdum insanına  aşık ettiriveriyor. Biri bozar biri yapar olmasa dünya bu kadar zaman ayak diretemezdi var olmak için…




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder