10 Temmuz 2011 Pazar

İTİNAYLA SUSULUR.

Havaların oldukça sıcak geçtiği bir yaz gününde kendimi ve arkadaşımı alıp şöyle sahilde bir cafeye ya da kahvehaneye girip iki laf edip dinlenmek istiyorum dediğiniz olmuştur.

Hiç dikkatinizi çekti mi? Bir arı kovanına girmiş gibi uğultular içinde herkes konuşuyor, kimse dinlemiyor ve telaş içinde birbirlerine laf yetiştirme çabasındalar.

İşte böyle zamanlarda kim ne konuşuyor diye kulak kabarttığımda genellikle son zamanlarda yapılan bir alışveriş, birisinin birine söylediklerinin çekiştirilmesi yada ünlü birinin son günlerde yaptıkları veya bir TV dizisindeki son bölümde olanlar gibi hiç de önemli olmayan konuların döndüğünü duyuyorum.

Evet, insanın düşünen ve konuşan bir hayvan olduğu doğrudur da hiç mi susma payı yoktur ya da dinleme payı? Öyle bir hale gelmişsiz ki fazla konuşmayan insanlar garipsenir olmuş. Aslında konuşmak anlaşmanın birinci şartı ancak dinleyen olursa anlamlıdır. Anlaşılmak konuşmaktan daha önemli öyleyse. Yok öyle değil ben konuşayım da dinleyen dinler yoksa ne olursa olsun , değildir.

Arkadaşın biriyle birkaç günü beraber geçireceğiz diye sevinçle bir araya geldiğimiz zaman ilk on dk. “ nasılsın, neler yapıyorsun,neler yaptın? “ muhabbeti ile , ikinci on dk. “ kim nerede,ne yapmış,neler olmuş” muhabbeti ile,sonraki üçüncü ve dördüncü on dk.laf da günlük hayat,politika,ekonomi vs. derken iki saat biri anlattı diğeri dinledi ile geçiyor.

Sıra bir şekilde ilişkilere ve onların masada otopsisinin yapılmasına geliyor. Diyelim ki o konuda da iki saat durmaksızın konuştuk ,konuştuk. Eeee artık susalım da dinleyelim,bakalım etrafta neler oluyor? Akşam mı oluyor ,gün mü batıyor? Herkesin içinde bir sığınağı,bir ihmale gelmeyen çocuğu vardır ve onunla da zaman geçirilmelidir. Yani kendini de dinlemelidir,insan.

Ama günümüzde her şekilde eğlence odaklı olduğumuzdan ,sürekli TV izlediğimizden herkesi özellikle de yanındakini sürekli eğlendirmek,oyalamak zorunluluğu doğuyor. Ve arkadaşın ilk dört saat geçtikten sonra dönüyor ve diyor ki :

- muhabbetine de doyum olmuyor (!)?

İnsanların birlikteliklerinden anlaşılan şey “sürekli bir aksiyon sağlayacak durumda“ olup olmadığı neredeyse. Oysa susmak bazen konuşmaktan daha etkili ,daha anlaşılır. Susarak da birilerine bir şey anlatabilir insan.

Akşamüzeri güneş denizin kıyısında yavaş yavaş sulara gömülürken mavi,kırmızı,turuncu kucak kucağa sana serenat yaparken yanındaki arkadaşın gözlerine bakıp susarsın,o da susarsa çok şey konuşmuş olursun. İşte usulunce susma zamanı gelmiştir. Ya da şöyle gelişir olay;

- arkadaşım baksana ne güzel bir günbatımı, değil mi?

- Eeee ne olmuş akşam oluyor işte . Boş ver şimdi ……….dizi de ne yapmış ,duydun mu ?

Susarsın, susmalısın. Duygu yoksa diyecek kelimelerin tükendiği andır,bu an.

- ben seni sonra ararım. ( bir süre görüşmesek iyi olacak.)

Hani bir tanıtım da diyorlar ya “ çalışan susarsa Türkiye susar “ diye. İnanın söyleyecek değerli bir şey olmadığında susarsak hiçbir şey susmaz. Çalışan sustuğunda ise akşam eve götüremeyeceği ekmeği düşündüğünden susar yani anlamlıdır susuşu. Susmalarımız anlamlı olmalı aynen konuşmalarımız gibi. Bir sözümüz daha vardır hani “ susma , sustukça sıra sana gelir” diye. Öyle belletmişlerdir bize haklı olduğunda , haklıyı savunmak gerektiğinde avazın çıktığı kadar konuş,susma. Sıranın sana geleceği besbellidir eğer susarsan. Susmayışımız anlamlıdır. Konuşmak kutsaldır hakları savunurken.

Bizlerin büyüdüğü dönemde sofralarda konuşulmazdı. Evin babası,annesi,büyükannesi ile sofrada yemek yerken birden aklına gelirdi

- baba öğretmen 5 lira dergi parası istedi !

Der demez anne atılırdı

- sus!! Sofrada konuşulmaz !

yada anne

- bayram da geliyor bayramlık lazım çocuklara

Büyükanne gözlerini faltaşı gibi açıp gelini uyarırdı

- sırası mı ?

Zaten hiçbir şeyin sırası gelmeden baba sofradan kalkar yatağına giderdi. Gerektiğinde susma alışkanlığı böyle böyle kazanılırdı. Sonraları anladık ki bu bir ekonomik tedbir uygulaması (!)

Sonra aileler çocuklarını evlilik kurumuna hazırlarken derlerdi ki “ bu zor iştir, eşlerden biri sesini yükselttiğinde diğeri susacak yoksa yürümez “ böyle böyle kadın susmayı öğrenir di. Bazı ailelerin de oğlan çocukları susmayı öğrenirdi. Sanırım bu öğreti artık ortadan kalktı çünkü artık kurumların hiçbiri tam yürümüyor , evlilik kurumu da dahil.

Hayat içinde tamamen arkadaşsız kalmamak için arada bir dizilerin son bölümlerini izlemek , yada komşuların aldığı eski magazin dergilerini karıştırmak yada platonik bir aşkı yaşarken fiilen yaşarmış gibi kurgulamak gibi tedbirler uygulamaya konuldu(!)

Şimdi gelmişsiniz beş hanım arkadaş bir araya dizilerden bahsediliyor uzun,uzun. Birden atlıyorum

- son bölümde çocuk kızı niye aldattı şimdi ? Bu iyi olmadı.

- ama daha önceki bölümde kız da onu aldattı.

- ya öyle mi ? Şey yy… o gün elektrikler kesikti , izleyemedim(!)

Ya da eski dergilerden öğrendiğim ünlü birinin evliliğinden bahsediyorum ,

- Oooo … Onlar çoktan boşandı şekerim…

işte madara olmaktayım.

Muhabbetimize konu olsun diye ikide bir aşk da yaşanmaz ki , eyvah ne edeceğiz şimdi ?(!) Böylece cehaletim diz boyuna çıktı. Aslında size uzun uzun mikro ekonominin makro ekonomi üzerine etkilerinden dolayı günümüzde yaşanan krizlerin gittikçe nasıl derinleştiğinden bahsedeceğim ama şimdi “ boş ver şekerim “ diyeceksiniz.Yada buyurun politika konuşalım,günümüz siyasetinin nasıl yozlaştığını,ibrenin Doğuyu göstermesinden ötürü bozulan doğamızın felaket sonuçları gibi genç neslinde önüne büyük siyasi felaketlerin çıkacağından bahsedelim.

Beynime gereksiz bilgileri dolduracağıma birisi günde sekiz saat ders anlatsın,tercihimdir.

Örneğin psikoloji üzerine uzun uzun ders dinlerim, yada duygularından bahsetsin herkes sırayla , fazla saklanmadan. Yada susalım karşılıklı biri konuşsun diğeri dinlesin. Susmak dinlemektir aynı zamanda. Usuluyle susalım gerektiğinde , varmısınız ?

Bazı arkadaşlarım da vardır ki özlemle anarım her zaman. Kendilerini ararım, “özledim,geliyorum” diye. Gittiğimde bir telaş öpüşülür , hatırlar sorulur.

- eee biz de çıkıyorduk hadi Ada ya gidiyoruz.

- ama pasta getirdim , beraber yesek,konuşsak.

- boşver sonra…

İşte onlar da eylem arkadaşlığıdır . bir araya geldiğinizde bir telaş koşulur,gezilir,aksiyon filmi gibi yaşanır. Gün bittiğinde hiç konuşmadığınızı fark edersiniz. Her seferinde bir şeyler yapmışsınızdır konuşmak hariç. Hani sözel paylaşım, hani duygusal paylaşım?

- ben seni sonra ararım. ( bir süre görüşmesek iyi olacak.)

Gençler içinse iletişim sadece internetle yada telefonla konuşmaktan ibaret. Konuşma eylemi ağız ve dille onlar için neredeyse ayıp(!) Susuyorlar ama usulunce değil.

Gittikleri bir mekanda internet yoksa hayat yok onlar için çünkü dillerinde sözcükler tükenmiş. Ya cep ile yazışmak yada internetde chat onlar için konuşmak demek. Derin yalnızlıklarında bunalım bunalım modernleşmiş haldeler(!)

Yani usulunce konuşmak kadar usulunce susmak da önemlidir. Usulsuzdur susmak; biri gerçekten anlatmak istediğinde kulaklarını tıkamak. Ayıptır da. Hani bazı mekanlarda sigara içmek yasaktır ya bazı mekanlarda konuşmak da yasaklansa diyorum, hani harala gürele boş konuşmak yasaklansa. Hani kadınlar çok konuşur derler ya yalandır , yaşları ilerleyince kadın -erkek fark etmiyor. Herkes de bir kendinden kaçış , iç sesinden kaçış,konuşunca korkular geçer sanıyorlar yada zaman geçmez artık yaşlanma durur sanıyorlar. Nafile sanılar.

Öyle mekanlar açılmalı ki cafe ye gider gibi gidebilmeli insan. Duvarlarında “ sigara içilmez “yazısı yerine “ itinayla susulur “ yazan mekanlar olmalı.

İtinayla susmak bir yetenektir, doğuştan gelir sonradan geliştirilir ve herkesde geliştirilebilir potansiyel vardır. İtinayla susmak karşındakini dinleyebilmektir kulakların ve kalbinle. İtinayla susarak çok şey anlatılabilir ve çok şey dinlenebilir. Bazı yerler de doğa konuşur ve insan itinayla susar,susmalıdır. Şimdi varmısınız itinayla susalım ?


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder