10 Temmuz 2011 Pazar

AYAK İZLERİ

Daha o sabah öyle, sıradan bir güne uyanmıştı. Sahil kasabalarının bilindik seslerine, birkaç köpek havlamasına,martı çığlıklarına…
Gökyüzü bitmekte olan yazdan çok yeni gelen yaz kadar masmavi , sımsıcaktı. Gündelik işlerini yapmadan önce evinin balkonundan
yolun karşısındaki dağa , ormana baktığında; halen bülbül seslerinin şakıyarak sürdüğünü duydu sonra denize çevirdi bakışlarını kıpırtısız bir sakinlikteydi, dün akşam çılgınca koşan dalgalardan eser yoktu. İki yıl öncesine kadar İstanbul u bırakıp da böyle bir kasabada yaşayacağını söyleseler, güler geçerdi. Olmuştu işte, çocukluğundan beri tanıdığı arkadaşı Derya yı ziyarete geldiği yaz ; her zaman ki gibi şehrin gürültüsünden sıkıldığını anlatırken Derya “ hadi gel buraya yerleş “ dediğinden sanki hep bu teklifi bekler gibi sevinmişti.Sonrası çorap söküğü gibi kolayca gelmiş, İstanbul’ daki evini kiraya verip burada dağı ve denizi gören küçük dairesine taşınmıştı.Daha sonra anne – babasına da birkaç basamakla çıkılan küçük bir daire bulmuş ve böylece hayatlarını değiştirmişlerdi.

Yaşasın emeklilik! dediği günlerini yaşıyor, yılların koşuşturmasının acısını çıkartıyordu. Ağır ağır kahvaltısını bitirdiğinde her zaman yaptığı gibi hazırlandı, sahile indi. Sahilde şemsiyelerin altında oturan altın yıllarını çoktan devirmiş Canan hanım ve Mutlu bey le selamlaştı. Eski limana doğru sahilde günlük yürüyüşüne başladı. Onu oraya kayalıklara çeken neydi hiç bilemiyordu ama her nerede olursa olsun önce gözleri denizi bulur sonra kayalara yönelirdi. Tutkundu maviliklere kendini bildi bileli. Bir akşam Haydarın yeri denilen bahçe de Derya ile oturmuş konuşuyorlardı herkesin kendi alemine daldığı anlardandı . Karşılarında Ada’ların irili ufaklı ışıkları, fonda bembeyaz dalgalar köpürerek ayaklarına kadar geliyordu ,neredeyse içindeydiler suların.Kıyıdaki irili ufaklı taşların üzerinden taşan sular şakırdayarak bir ileri bir geri giderken Derya ya dönerek “ sanki burada zaman kaybediyorum içimden şimdi kalkıp denize doğru koşmak geliyor “ diye itirafta bulunmuştu da Derya bir garip bakmıştı ama “gitme” falan dememişti
Akşam karanlığı çöktüğünde annesinin ve babasının evlerine uğradı,onları alıp birlikte ışıklar içindeki kasabanın dükkanlarını gezerek geçen yaz günlerinden kalma insan kalabalığı ile yürüyüşlerini yaptılar. Sahildeki bütün çay bahçeleri hıncahınç dolu ,fıkır fıkır hayat kaynıyordu. Genellikle orta yaş üstü emekliler burada yaz-kış kalmaktaydı. Böylece yazları hayatın içinde kışları huzurun koynunda sonbaharlarını geçirmekteydiler. Gerçi bazıları kendilerini yılkı'ya bırakılmış atlar gibi hissediyordu ama ne ailesi nede genç emekli olarak kendisi böyle bir ruh halini henüz tanımamıştı. Belki de onları yalnız bırakmadığından dır. Aslında gençler sadece yaz tatilinde bu kasabaya uğrar kışın pek gelen giden olmazdı. Sahilde Kaya Gazinosu diye anılan aslında gazino olmaktan çok bir kahve olan yerde gece yarısından sonra yaz-kış tombala oynanırdı. Anne –babası yaşlarında kişiler , arada bir de yalnız kalan gençler çaylarını içerken tombala da oynarlardı. Onları orada oyuna bırakarak dışarıda dolaşmaya devam etti.
Gözleri yine kayalıklara ve dalgalara kaymış olarak uzunca bir süre geçirmişken bir yandan da teknelere göz gezdiriyordu “ o şimdi nerededir , kimledir ? “ diye. Taşliman da her zaman denize girip güneşlendikleri yerde Derya tanıştırmıştı onları. O da bir İstanbul kaçkınıydı. Yolun yarısı dememiş ömrünün ortasında mesleğini değiştirmiş , balıkçılığa başlamıştı. İlgisini çeken sadece masmavi gözleriydi önceleri ama bir türlü çözemediği başka bir bağ vardı sanki. Topu topu iki üç kez görüşmüş birlikte oturmuşlardı, Derya da yanlarındaydı hep. Kendi sessizliğinde saatlerin nasıl geçtiğini anlamadan anne-babasının evinin önüne kadar gelmişti ki onların eve dönmüş olacaklarını düşündü. Artık dışarıda dükkanlar kapanmış , tek tük gezen kalmıştı. Basamakları yavaşça yürüyerek çantasından anahtarını çıkardı, uyumuş olabilirler diye sessizce kapıyı açtı. Kapının açıldığı uzunca bir koridor var dı ve nedense o gece simsiyah kadife karanlığındaydı. Göz kararı ile elektrik düğmelerini buldu, bastı ama ışık yoktu. Şaşkınlık içinde bakınırken koridorun sonunda bir çift kırmızı alev gibi parıldayan şeyleri gördü. Bir anda kanının damarlarından çekildiğini hissetti. İyice dikkatini verdiğinde bunların bir köpeğe ait gözler olduğunu fark etti. “ bu gece ne anlamsız şeyler oluyor?” diye düşünerek “bu hayvan buraya nasıl girdi?” ye cevap aradı. Hayvan ona doğru yaklaşıyor gibiydi , hızlıca dışarıya çıkarak kapıyı örttü. Artık kalbi yerinden fırlar gibi çarparken geldiği yoldan geri dönerek Kaya Gazinosuna doğru koşmaya başladı. Dışarısı artık serin , tenha ve karanlıktı…sadece kendi ayak seslerini duyuyordu. Korkmayı çoktan unutmuştu , oysa. Ailesini bulmaktan başka bir derdi yoktu şimdi. Gazinonun kapısından içeri baktığında her şey çok sakin göründü ona. Yaşlıların birkaçı uyuklayarak olduğu yerde kalmış ama çoğu gitmişti artık. Annesini ve babasını içeride göremeyince paniklemeye başladı. Belki ‘ benim eve gitmişlerdir ‘ diyerek kendini susturdu. Kendi evinin basamakları önünde annesine çok benzeyen bir gölge gördü, yine kapı önündeki lambalar tutukluk yapmıştı, söylenerek başını kaldırıp bakınca iyice şaşırdı ; o annesine benzeyen ama onun tanıyamadığı bir kadın dı ve giysileri , hali bambaşkaydı, başka bir eve gelmiş olmalıydı.Evinin de boş olduğunu görünce Derya ya gitmeye karar verdi ailesi belki de ona uğramışlardı yada yürüyüşteydiler. Derya ile her zaman geç saatlere kadar otururlardı nasıl olsa. Derya’nın evi Taşliman’a doğruydu ve yine o kayalıklara doğru yürümesine devam etti. Gecenin hoş serinliğinde ve sessizliğinde tam kayalıkların önüne gelmişti ki onu gördü. Kendi boyunda ,biraz daha çökük omuzlu , hafif kambur ve hayli eski moda giysiler içinde bir kadın kayalıkların tam deniz tarafının ucunda durmuş denize bakıyordu. “ iyi akşamlar “ diye seslendi ama kadın onu duymamış gibi kıpırdamadı bile. İyice meraklanmıştı artık yüzünü görmek isteği ile yan taraftan denize yanaşarak yüzüne baktığında ay ışığı altında biran kendini görür gibi oldu ,sanki enaz 10 sene yaşlanmış ,göz çevreleri kalın güneş çizgileri ile dolmuş , perişan bir görüntü ile sarsıldı. Olamazdı böyle bir şey,bu kadar benzerlik şokuyla ‘ kimsin sen ‘ diye seslendi ama kadın ona dönmeden denize doğru mırıldanarak kendini sulara bıraktı. ‘ yardım edin, ne yaptın sen ,imdat biri atladı ! ‘ diye bağırarak kadının denize gittiği yere doğru koştuğunda dalgalarda hiçbir şey göremedi. Bu kadar bağırtısına rağmen çevrede olan kimse yoktu ve kimse yardıma koşmamıştı. Hayal gördüğünü düşünecekti neredeyse ‘ her şey bu kadar kolaymıy dı?’ polise gitmeyi düşündü ama başka gören yoktu neyi, nasıl anlatacaktı. Yılın bu aylarında kayalıklarda metrelerce yükseklikte dalgalara düşen hele de bu ıssızlıkta düşen biri için artık bir şey yapılamazdı. Derya nın kapısını çaldığında ‘ ne oldu sana Hülya ? ‘ diyerek korku ile açtı kapıyı arkadaşı. Ellerinin,bacaklarının titrediğini, betinin benizinin ne kadar solduğunu Derya nın onu bir yere oturtmasıyla anladı. Anlatamazdı, bu akşam olanlar öyle saçmaydı ki .…
Arkadaşının ‘ neden annene telefon edip sormuyorsun ,neredeler diye’ dediğinde ,şaşırdı bunu neden düşünememişti. Uzun uzun çalan telefon açıldığında anne ve babasının çoktan evlerine gittiğini ve hatta telefonla uykularını böldüğünü anladı. Neydi bu olanlar, o evde köpeğin işi neydi, kendi evinin önünde rastladığı yaşlı kadın kimdi ve denize atlayan kimdi ? O gece bunları tamamen kendine saklamayı uygun  gördü.
                                                                                                                             
Ertesi gün Derya’ nın evinden kendi evine doğru yola çıktığında pırıl pırıl bir yaz güneşiyle sokakların yıkandığını,geceden hiçbir iz kalmadığını görerek yaşadıklarına fazla takılmamayı düşündü. Büfenin birinden günlük gazeteleri alarak balkonunda oturduğunda farkında olmadan intihar haberlerini aradığını ayrımsadı. Herhangi bir haber yoktu,ceset de bulunmamıştı. Sonraki iki hafta boyunca sürekli kulakları böyle bir haber duymaya çalıştı, mahalli gazeteler dahil her yeri tarıyor ama hiçbir vukuat yoktu. Eylül ün en güzel zamanlarıydı Derya ile buluşup hergün yürüyorlar , öğle sıcaklarında güneşleniyorlardı. Yine bir gün öğleden sonra Taşliman da bahçe de çaylarını içip , denizi gözlerlerken mavi gözlü balıkçı yanlarına gelip ,oturdu. Balık avı mevsiminden bahsediyor du bu sene hava sıcaklığı yüksek olduğundan balık yok diye anlatıyordu ama onu dinlerken Hülya sadece gözlerine odaklanmak ve hatta ‘o gözlerde kulaç atmak nasıl olur du, yoksa gözlerinin mavi dalgalarına kapılsam mı diye ‘ hayallere dalıyordu. Balıkçı artık poyrazın çıkması halinde balık akınlarının olabileceğinden bahsederken söz bir anda dedesinin de bu kasabada yaşadığından ve hatta dedesinin çok becerikli bir denizci olduğundan yine de av mevsiminin açıldığı ilk gün çıkan büyük poyraz da teknesinin devrildiğinden ve dedesinin denizde kaybolduğundan söz ediverdi bir çırpıda. Dedesinin çok yakışıklı olduğunu ve dedesini günlerce denizde aradıklarını bulunamadığını, arkasından ona aşık bir kadının da ortadan kaybolduğunu anlatırken Hülya bir anda kulaklarına kolayca gelen bu bilginin şokuyla elindeki çay bardağını devirdi. Anlıyordu artık her şeyi o gördüğü kadının kim olduğunu ,ona ne olduğunu ?
O günümüzün kayıplarını araştırmıştı ama yıllar önce kayıp olan insanların kim olduğunu araştırmamıştı ve bu bilgiyi bulamazdı zaten.
Anladı ki o karmaşık gece de farklı zamanların farklı ortamlarını aynı mekanda yaşadığını, ne evi kendi evi,ne annesi kendi annesi idi.
O kadın kendisiydi eğer önündeki yılları da o kasabada geçirmeye karar verirse kendini de böyle bir aşk bekliyordu, belki de o herzaman kendini çağıran kayalıklar,dalgalar sonu olacaktı. Ani bir hareketle Derya ya ‘ artık gidelim mi ?’ diyerek masadan kalktı.
Her şeyi çözmüştü ama kimseye de açıklanamazdı bu. Arkadaşı Derya nın rolü neydi hayatında ,niye onu bu kasabaya gelmeye ikna etmişti ? O neden bu kadar arzu duyuyordu maviliklere,kayalıklara, mavi gözlere ? Kendi ayak izleri idi onu buralara sürüklemişti.
Ama hayır böyle bir sonu olmasına izin veremezdi.
En sonunda ne mi yaptı ? Alelacele kasabadaki evini boşalttı, İstanbul’a döndü ve ailesini de İstanbul’ a dönmeleri için ikna etti.
Arkadaşı Derya bu hızla olup bitene bir anlam veremiyordu ama bu gerekliydi       ‘ sıkıldım bu küçük kasabadan İstanbul çağırıyor beni’
demişti ona. Artık sadece yazları Derya ya birkaç hafta kalmaya gidiyor,sonra İstanbul’ a dönüyordu. Balıkçı ile o yazdan sonra bir daha görüşmedi , denize halen tutkundu hele de kayalıklar evi gibiydi. Artık mavi gözlere asla bakmıyordu aslında tüm gözlerde ayakizleri görmeye başlamıştı ve çok ürkütücüydü. Ayak izlerimiz vardır tekrar tekrar üzerinden yürürüz ve her seferinde yeni bir sapak bulup ömrümüze yeni sokaklar ekleriz ama bazıları aynı yollara gidip yine ,yeniden hayatlarına hüsranı getirirler. Böylece bazı insanlar aynı anda birkaç ömrü heba etmekte ustadırlar.

Kimbilir daha önünde en az bir 10 yıl ı vardı Hülya ‘nın acaba bu sondan kaçabilecek miydi ?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder